Adı
batası Dünya’yı
cennete
döndüren
meleklerime,
biri
diğerinden çıkan
matruşka
bebeklerime…
CANIMIN
İÇİ KIZIMCIM (11)
Altıncı mektupta ‘dörtlük’ yazdığım her sözcük için bir de ‘şiir’ yazabilir miyim diye merak ettim.
Önceden belirlenmiş konularla (sözcüklerle) ilgili ‘sipariş’ şiir yazmanın, ilham gelmesini beklemeden ‘ev ödevi’ hazırlar gibi şiir yazmaya çalışmanın, bilgi aktarmak için ‘didaktik’ bir dil kullanmanın, dörtlük yazarken eldeki barutun tükendiği konularda tekrara düşmeden yeni dizeler yazmanın sonuçlarını yargılarken, suçumun şiir yazmak değil, sınırlı zamanda 112 şiir yazmaya 'teşebbüs’ olduğunu unutmaman dileğiyle…
Sanat ve şiir affetsin! (Temmuz 2018)
Aşağıdaki linklerden şiirleri youtube üzerinden sesli video olarak da izleyebilirsiniz.
https://youtu.be/M1ETahM6qJg
https://youtu.be/2H-Eier1M_U
ADA
Olmayan ülkenin sırlı memleketi
Surları sudan duvarsız vatandır
Mavi abluka ile özgür her yeri
Bu yüzden devrimciler adalıdır
Asıl ütopya
Ütopyayı kurmak değil adada,
Kem gözleri ırak tutmak
Yaşarken bir arada.
Su nazarı iletir
Tuz fesatı kurutur mu?
Sanır mısın kötülük yüzmez
Sal çatıp sana çatmaz!
Oradakine gelme
Buradakine gitme dersen
Hayra mı işler cennetin?
Ötede kimseyi bırakma ki
Kuşatamasınlar seni.
Dışardaki fitneli imrenme
Yıkmazsa başına cenneti,
İçerdeki kaygılı kibir
Kurutur suyu kevseri…
İşte bu yüzden,
Ya hep beraber
Adası karası sarısı,
Boyanacak gökkuşağına;
Ya hiç birimiz
Edecek söz bulamayacak
Barbarlığa!
ALLAH
Madem biz O’yuz O biz ve tüm evren
Yok O’nun dışında bir şey O’na rağmen
Derdimiz ne o zaman kendi kendimizle
İyilik yetmez mi her şeye ve birbirimize
Tarih tanrılar mezarlığı
Veraset toplanmış tek elde,
Resmi rengi değişse de
Para gibi her yerde.
Turasında
Gülen yüz baş kesen afyon,
Yazısında
Bedeni toprakta kadın başı,
Kanlı yarasında iman taşı,
Gözünde sevda yaşı…
Bakmaya kıyılmaz kızını
Saçı kınalı bacını
Taşlayarak öldürten,
Ve kedersiz gülümseten!
Çünkü O varsa gam yok,
Başka nasıl taşınır bu yük?
Atılır ortaya kahreden anlarda,
Yazısı da gelse turası da
Egemen kazanır her turda.
Masalda dinlenmek isterler
Gerçeğin altında ezilenler,
Ya yük hafifleyecek
Ya insan güçlenecek,
Yoksa sürer masal ezele dek.
ARKADAŞ
Kanla bağlanmayan seçilmiş kardeş
Neşede kederde elde olanda paydaş
Engebede sarpta dolambaçta yoldaş
Emekle özenle güvenle var arkadaş
İçi parlak karanlıksın
Işığı hep emersen…
Yansıttığın kadar görünürsün
Ve gördüğünce bakan gözün.
Sırlı aynalarda kamaşmazsan
Göremezsin sen seni,
Bilemezsin cemalini.
Olacaksa dışında da sen,
Yansımalısın bir gözde.
Kendine bakar gibi bak
Arkadaşa yoldaşa yâre…
Duru göldeki aksini gör
Bakan gözün bebeğinde.
Daha nasıl hemhal olunur
Dışındaki canının içiyle?
İnsanı insan yapan,
Gözündeki insanın
Gözünde olabilmekse,
Evrendir gözlerin feri.
Gözler kalbin aynasıysa
Harbi hasbi
Adil asil
Nazarlara gelesin
Doya doya…
AŞK
Cennet nurunun ana kucağı
Cehennem ateşinin sarı sıcağı
Aşk arafta yakarak aydınlatır
Unutturur insana yurdu ocağı
Her zerre döner
Kendi etrafında,
Ki bu ben’dir.
Ama mutlaka
Bir başkasının da,
İşte bu da biz.
Dönenleri tutan
cezbe
Aşk değilse nedir?
Çok çekerse biri,
Çöker üst üste,
Bensiz bizli
Karadelik olur!
Hızlı giderse
diğeri,
Merkez kaçar
ayrılır,
Benli bizsiz
Yıldız takımı ölür!
Huzur değil durgun
sular,
Aşk varsa
Fırtınaya ramak var.
Çekişmeden çekimin
gücüyle
Kendi rotanı
sahiplenince,
Raks eden evrende,
Dönersin aşka bağlı
Ve özgürce…
BAHAR
Kar yağdı diye unutur mu çiçek baharı
Doğa unutsa da tohum çimlenir tarihten
Yeter ki donmasın sol memenin altı
Tomurcuklanır hayat yine yeni yeniden
Kış tuvalinin beyazına,
Tabiatın rahminden
Dökülür renkler…
Diyalektiktir bahar.
Giden döner
Solan açar.
Umuttur…
Uzun sürse de buz çağları,
Bal özleri açacak,
Katı olan her şey gibi
Buz da buharlaşacak.
Ve yağmur
Ve tohum
Ve fidan
Gençler takacak çiçek tacını,
Aşkları kadar büyük
Tutkuları kadar renkli
Açelyaları…
Sevgi bal olacak insan arı,
Petek petek iyilik
Kovan kovan aşk,
İşte o zaman parlayacak
Gökkuşağı!
BARIŞ
Sessizliktir her daim duyulur kılan sözü
Barış ise damarda akan kanın nabız sesi
Savaş zalimlerin ölümcül kanlı gürültüsü
Sessizdir kızıl kanın toprakta süzülüşü
Tanrı olsa da
Olmasa da
Öldürmek insanın büyük günahı.
Aksini söyleyen yokken
Tarih neden bu kadar kanlı?
Gülerken savaşılır mı
Gülünür mü savaşırken?
Bu yüzden mi
Ağız dolusu gülmeyi bilmeyen
Hep genç yoksulların savaşması?
Hiç tanımadığın,
Belki de en sevdiğinden
Daha çok seveceğin,
Biraz dikkatli bakabilsen
Bizim amcaoğlu diyeceğin,
İnsan işte…
O neden namlunun ucunda?
İnsan ya ölecek
Ya gülecekse,
Gülünsün diye öldürenler
Bilmeli ki
Ölülerle katiller
Ciğerden gülemezler.
BARİKAT
Karşıtların birliğindeki çelişki ise hayat
Tez ile antitezi belirleyen çizgidir barikat
Sırat köprüsü geçmiş ile devrim arasında
Doğru kurulursa yeniden kurulur dünya
Açık yaradır,
Yırtıktır dokumuzda.
Ve savunmadır,
Ardını koruduğu kadar
Önündekinin şerrinden,
Ötekini de korur
Ardındaki şiddetten…
Önce siz mösyö diyenler
Birikmiş emeği yığar araya,
Taş toprak ateş tahta
Bütün evren barikatta.
Yin yangı ayıran çizgi
Esnek kıvrımlı hayat gibi…
Karanın içinde akı görenler
Bölerler ekmeği herkese,
Kendi içlerindeki kara
Keser umudu böle böle…
Savunurken ayıran barikat
Sonunda,
Şeritli bayraklar gibi
Zaferle teyeller renkleri.
Düşenlerin kanı
Şafağın şanı adına
Boyanır bayrak kızıla!
BİLGİ
Neden nasıl diye atarak kuyuya taşları
İlk atamız başlattı sonsuz derin merakı
Sorular cehaletin karasına sürtünüp yandı
Kayan yıldız gibi deldiler karanlığı
Dışarı sonsuz büyük
İçeri bilinmez oyuk,
Son söz sonsuz olduğunda
Duman gibi dağılır varlık.
Anlatılan anlaşıldığı kadarsa
Ne kadar anlıyoruz evreni?
Köpek düdüğü çalanlar
Hangi notasına oynar?
Alfayı gamayı görmeyen
Ne kadar kör acaba?
Göründüğü kadar
Olsaydı şeyler,
Gerekir miydi bilim
Diyenler,
Neyi biliyorlardı da
Bilemediklerinin
Bir ömür peşinde,
Kul köle bir harfe…
En bildikleri
Çok şeyi
Henüz bilmedikleri,
Ama biliyorlar ki
Bilecekler günü geleni…
CAN
Atan kalp akan kan titrek nabız
Vuran el iten kol kokan bok mu
Seven kalp sıcak ten beyni kabız
Tutan el saran kol karnı tok mu
Yedin içtin
Şiştin,
Çıkarttın
Yürüdün geçtin…
Bir de
E ile başlayan
Üçüncü meyve
Evlat varsa heybede,
Oldun canlı bu alemde.
Sınıfın canlı
Ama müfredatın ne?
Kanın rengi alyuvarsa
Yoksa özgürlüğün kızılı,
Sevda ateşi ile yanmazsa
Ne için atar durur
Kalbin kırmızı kasları?
İyilik için dolmuyorsa hava
Kirli sayılmaz mı
Ciğerin salkım beyazı?
Adil üleştirmiyorsa akımları
Kim takar nöronları?
Canlı can olmak istiyorsa
Hayatına anlam katmalı…
CEHALET
Gözsüz mağara balığının kara huzuru
Işıksız suyun derin ıslağında çürümek
Görüp bilmek bulandırır durgun suyu
Çelişkinin huzursuzluğu yaşam demek
Kuyunun ağzıysa evren,
Ne kadar derindeysen
O kadar küçük
O kadar uzak
O kadar yuvarlak…
İçgüdü yeter sağ kalmaya,
Taşır bencil geni
Kuşaktan kuşağa.
Yük eşeği misali
Götür getir anır,
Yattığın yer ahır,
Koca kulak koca çene
Göz desen efsane,
İki ünlüden başka ses yok
Ottan başka meşgale…
Kıymetlimiz olsa da yük
Taşıyana olmaz sermaye.
Eşekler affetsin,
Yük eşeği olmayacaksan
Biteviye,
Taşıdığın genlere,
Bilmelisin
Bu gidiş nereye…
CENNET
Burada yemez içmez sevmezsen
Orada senindir yemiş kevser huri
Madem hepsi cennetlik bunların
Burayı cennet yapmanın yolu belli
Cennetin ahlakı var mı
Bazı şeyler haram mı
Olmayacaksa her isteğin
Yasaklı cennet hak mı?
Karnın her vakit tok
Harcanacak zaman çok
Çalışıp kazanmak yok
Yorulup uyumak var mı?
Mebzul miktarda huri
Sedefinde saklı inci
Her sefer sanki birinci
Fantezinin cezası har mı?
Dört yan siyah hurma
Üzümü zeytini ye durma
İstersen tatlısı da burma
Yemesi zor olan nar mı?
Ne sıcak olur ne soğuk
Tam kararında gölgelik
Her yer bağlık bahçelik
Tek eksiği kar mı?
Dertsiz kedersiz sağlık
Sonsuz ölümsüz varlık
Olmayan tek şey darlık
Sıkıldım diyen mal mı?
CESARET
Güneş yanıp dünya döndükçe akacak zaman
Korkutacak seni öncenin sonranın belirsizliği
Madem evvelinden ahirinden önemlisi hemen
Kaldıracaksın başını görmek için her şeyi
Görülmeyen
karanlık
Bilinmeyen
sonsuzluk
Ölçülmeyen
düşmanlık
Korkutmuyorsa,
Bil
ki
Neredeyse
ölüsün.
Karanlığı
görmeye istek
Sonsuzu
bilmeye dilek
Düşmanı
yenmeye erek
Yoksa,
Sen
biraz da korkaksın.
İsteğin
bazen ölçüsüz
Dileğin
biraz gönülsüz
Ereğin
çokça örgütsüz
Oluyorsa
da
Unutma,
Hala
insansın.
Ölçün
adaletse her daim
Gönlüne
hep iyilik hakim
Örgütün
her dem ekim
İşte
o zaman,
Korksan
da
Cesursun…
ÇEKİÇ
Orak ile aşkı dillere destan
Elinde çekiçle gezen tanrı var
Sapını kavrayan olur mestan
Bozuk düzenin çivisini çakar
Tüfeği çatan savaşçı
Ölümü davet eder,
Tahtayı çakan emekçi
Hayata kolay gelsin der.
Övündüğümüz uygarlık
Yemekse
Ekmeği masada,
Ve ham hayalse
Oraksız ekmek
Çekiçsiz masa,
Orakla çekicin aşkı kutsaldır!
Yaratmak yapmaktır,
Çoğaltmak
Eklemek
Katmaktır.
Obadır yuvadır
Hayattır…
Çekici tutan el mahir
Kafada varsa fikir
Üretir evvel ahir,
Doğa toplum tarih
Böylesine
Hep müteşekkir.
ÇIRAK
Bildiğini öğretmeyen erdemsiz
Öğretileni öğrenmeyen yetersiz
Bilmediğini bilen öğrencidir
Öğrendiğini öğretmeyen densiz
Sonradan
Kazanılmış özellikleri,
Aktaramadığımızı
Öğrendiğimizden beri,
İçgüdülerimizden gayrı
Çırağıyız her şeyin…
Her gelen
Ana sütü gibi ak sayfa,
Yeniden yaşanacak macera.
Bilen gelene öğretecek
Gelen kemale erecek.
Kuşaklarca süren bu devranda
Akan bilgi kulaktan kulağa
Uğrayacak mutasyona,
Beğenirse doğa ve zaman
Yeni hali seçilecek.
O vakit değişecek
Çırağa öğretilen,
Ve yaşamanın ustaları
Başlarken her derse,
Besmele niyetine
Diyecekler
Önce insan!
ÇİÇEK
Doğuran anayı kutlar kutsar
Giden mevtayı yollar anar
Baharı yazı donatır kokutur
Kara kışı da yediverir ısıtır
Doğayı ana bilenler,
Değil doğurup doyurması
Bu kadar güzel rengi
Bu kadar yakıştırarak
Ancak kadın taşır diyenler…
Havai fişek gösterisi
Gülde tutkunun alı,
Ebem kuşağı kokusu
Aşkın lavanta moru,
Gençliğin güzelliği
Zambağın saf beyazı,
Kokulu renk şelalesi
Şebboyda derin sevgi
Görenler,
Çiçeklerden yapılan tacın
Asaletin
Ve hükümranlığın
En tepesindeki krallığın,
İnsanlığın
Baş tacına
Nergisin saygısı ile
Aşkın ve devrimin
Kızıl karanfilini taktıklarında,
Çiçeğe kesecek dünya…
ÇOCUK
Kendi geçmişin insanlığın geleceği
Seni gösteren ayna çocuğun gözbebeği
Sev ki kundakta kucakla kendini sımsıkı
Çocuğu sevmeyenin payı çöl yalnızlığı
Kum
saatinin boynundan
Düşen
her tanecik,
Yeniden
başlatır zamanı.
Ana
rahmine düşen
Her
çocuk,
Bir
daha kurar evreni.
İkiz
kardeş uzay zaman,
Hareket
varsa zaman var…
Doğan
her çocuk ile
Yeniden
doğar zaman.
Ve
kardeşi uzay
Sallanan
beşikte büyüyen
Bir
çocuk gibi genişler.
Genişleyen
evrende
Büyür
çocuk,
Başka
çocuğa vesile olur.
Yeniden
genişler evren
Çocuk
evren olur.
Ne
zaman ki evren
Çocuğun
derdine çare olur,
Varlığın
atomu iyilik
Elektronu
oyun
Molekülü
neşe olur…
DAĞ
Yüksekten bakan tanrıların mekanı
Padişah fermanının temyiz makamı
Ateşle ısınan açık alınlar yıldızlanır
Getirirler serin ışıklı canım sabahı
Kurumuş kabuk
Büzüşmüş,
Sıkışmış levhalar
Ezilmiş,
Tektonik
Travmatik
Dramatik…
En ezildiği yerden
Kaçmış yukarı
Kurtulmuş!
Ezilen dünyanın
Göğe salınan
Feryadıdır dağlar…
İşte bu yüzden
Ezilenin halini anlar.
Ser vermez sırt verir,
Seni saklar
Dünyayı gösterir.
Hazırsan yukarıdan bakmaya
Engin görüşlü manzaraya,
Dağlarda bir dolu
Ateşi düze indirmenin
Kestirme yolu.
DAYANIŞMA
Özgürlükle saf tutunca umut olur
Haziranda boy verince isyan
Yoldaşla gidilir yoksa yol durur
Yaslandığı tarafa devrilir insan
İçinde kırk tilki olsa da
Kafanın ardını göremezsin.
Arkanı kollayan yoksa,
Dünyanın yarısı
Bilinmezin karanlığı
Senin için.
Dünya büyük
Sen küçüksün.
Değişmeyen ikinci şey
Değişmeme isteğin.
Evren kaos içinde
Sen huzur peşinde,
Yıldız tozlarının seyahatinde
Mola verdin diye
Bir toz zerreciğinde,
Kaçamazsın ana rahmine
Dönemezsin istediğinde
Tek hücreli haline,
Göremezsen dört yanı
Dayanışma içinde,
Etrafın kalabalık
Olsa bile
Yalnızsındır özünde…
DENİZ
Hangi renk aklında denizi duyunca
Yiğit parka yeşili mi tuzlu mavi mi
Parkadan göğe yükselen ipin ucunda
Denizin mavisi salınır uçurtma gibi
Deniz’e
Gidene
Tabi ki
Aşk olsun da…
Bari kıyıda
Kalan da
Aşık olsun
Be kardeş,
İnsan olsun!
Yağlı urgana asılan
Tam bağımsız ülkede,
Halkların kardeşliği
Öyle ağır olsun ki
Kopsun o urgan.
Yıkılsın ağacın darı,
Yeşillensin alabildiğine
İnsanlığın baharı.
Ufuktur denizin sınırı
Sen gittikçe gider,
Denizin kaşifi ol
Cesaretle açıl,
Rüzgara yoldaş ol
Deniz seni ufka taşır.
DEVRİM
Ondört milyar yıllık yolun sonunda
Evrim halayının başına de geçecek
Yazıda sona gelen dahi ayrı ama
Eylemde başa gelen de birleştirecek
İyileşmezse
kendiliğinden
Ölümcül
bir hastalık,
Bilinirken
Tek
çare
Cerrahi
müdahale,
Kesmek
acı verir diye
Yapılmaz
mı ameliyat?
Çürüdüğü
ayan olanı
Kesip
atmak isteyen,
Kime
göre fesat
Kime
göre bizden?
Çürüyorsa
yaşam,
Sömürü
denen
Hastalık
yüzünden,
Tarihin
tabibi derse
Böyle
insanlık ölür
Tek
yol devrim,
Ne
yapar
Yaşatan
merhamet
Sorun
çözen vicdan,
Söyleyin
dostlar
Başka
yol mu var?
EMEK
Tanrılar yaratıyorsa tanrımız
Üreten yönetiyorsa baş tacımız
Doyuran hak ediyorsa hak sahibi
Doğuran seviliyorsa hep sevgili
Faize reçel sürsen
Ranta dürüm sarsan
Kâra ekmek bansan
Hangi açın karnı doyar?
Emek üretmese her şeyi
Neresinden çıkaracak patron
Kârı rantı faizi…
Çalışmak yaşamak olmalı,
Haminnenin çiçeği suladığı
Ömrüne ömür kattığı
Keyifle yapılmalı.
Heykel yontar gibi
Örülmeli duvarlar,
Misafir ikramı
Kurabiye gibi kokmalı
Tarlalar fabrikalar…
Emekçi olmadan yoksa
Çalınmış hak artı değer,
Çalışmak için yaşamak
Yerine yeniden
Yaşamak için çalışarak
Kurulmalı düzen!
EMPERYALİZM
Kağıt taş makas mı yoksa kaplan
Oyunu doğru oynarsan kazanırsın
Kağıtsa makas kaplansa kapan
Ejderha olsa kanadını koparırsın
Kendi ülkenden
Uzakta
Binlerce kilometre,
Davetsiz misafirsen
Sormazlar mı derdin ne?
Başka mahalleden biri
Gelip evine kurulsa,
Dese güzelmiş evin,
Bizimki sıcak seninki serin
Sıkış kenara genişmiş yerin
Bunları bana ver
Sen şunları al
Bakar mısın aval aval?
Ülken değil mi evin?
Vatanseverim diyen
Nasıl kabul eder,
Kendi evinde başkasının
İsteği kültürü çıkarı
Belirleyecek hayatı!
Demek ki
Ya evim
Güzel evim
Ya emperyalizm!
ERK
Kendi kararlarını kendileri verenler
Efendisiz kulsuz dünya kurarsa eğer
Kuyruğunu yiyen yılan gibi tükenir
Biatla itaatla beslemezsek her sefer
Üstten asta
Kibirli hiyerarşi,
Erkekten kadına
Kıllı ataerki,
Amirden memura
Bezdiren bürokrasi,
Azdan çoğa
Sehemci oligarşi,
Tanrıdan kula
Takkeli teokrasi,
Soyludan vasata
Simli aristokrasi,
Uzmandan halka
Çipli teknokrasi,
Altında olsun diye biri
Yalayan üstündekini
Ve benzerleri
Olmasın dersen,
Tek yol
Ezilenler eliyle
Ezilenler için
Demokrasi…
EŞİTLİK
Bir piramit yapsaydık sözcüklerden
Zirveye koymak gerekirdi eşitliği
Ama o yıkardı piramidi temelinden
Bütün sözcükleri yan yana getirirdi
Neden
iyidir büyük
Yetersiz
mi küçük?
Daha
mı dik durur
Mantarlı
koca ayak?
Daha
iyi mi görür
Mavi
göz denizi,
Görmez
mi kehribarı
Menevişli
yeşili?
Merdivenden
çıkan
Daha
mı saygın inenden?
Yukarı
çıktıkça
Gen
merdiveninden,
Kalite
mi kazanır
Seni
sen yapan özellikler?
Yan
yana durduğunda farklılar
Bir
göz farklara bakar,
Kendine
benzemeyeni
Tehdit
sayar;
Çokluğa
bakar diğeri
Sevinir
gözü ışıldar.
Eşdeğerler
çoğaltır hayatı
Aynılar
sıkar,
Uyum
içindeki farklar
Hayata
anlam katar.
FAKİR
Fukarasın ihtiyaçlarına ulaşamıyorsan
Hırsızsın onlar vermeden sen alıyorsan
Haksızsın üstelik şikayet de ediyorsan
Sahip olman gereken tek şey isyan
Oxford’a gitmek varken
Elinin tersiyle itenler
Bu yaşamı hak ediyor
Diyen zenginler,
Start verin
Evladınıza aynı yerden,
İpi önce kim göğüsler?
Soyluyuz diye
Kandırarak insanları
Topladıkları malları,
Yağma ile aldıkları
Kahramanlık masalları,
Bir de hizmet erbapları…
Üstüne borçlu çıkarsın
Karıştırırsan hesapları.
Beş parmak bir değil derler
Ama hep onlar olur
Baş ve işaret parmağı!
Yoksullar ne zaman
Gösterir orta parmağı,
Yeniden yazılır masallar
Ve öğrenilir
Adaletin solu sağı!
FAŞİZM
İnsanın içinde kavgalı ak ile kara
Karayı besleyen yanımız kanlı yara
Karanlığın gölgesinde büyüyen itin
Dişlerini dökmezsek düşeriz dara
Finans ve sermaye
Bir de emperyalizme
Bağlamak doğru ama,
Yaşananları düşününce
Eksik yok mu öyküde?
Köpekgillerden bu sırtlan
Islık çalınca kemiği veren
Salyasından da hızlı hemen
Koşuyorsa göreve
Kitle ruhu anlayışı,
Neden nasıl nerede
Kötülüğün sıradanlığı?
Küçük adam basiretsiz
Karşı olan dirayetsiz
Führer başbuğ reis
Böyle geliyor başa…
İnsan kal direne direne
Yol verme hayatı bitirene
Madem ki
Omuz omuza mücadele
Kurtuluş için tek yol,
Çoğalmalı ucunda yumruk
Göğe kalkmış kol.
FELSEFE
Fırtınalı varoluş denizinde yol almaya
Dayanıklı gemi ancak bilimle yapılır
Ama yolu gösteren felsefe feneri yoksa
Zifiri karanlık denizde kayalara çarpılır
Bağlamsız
Ve tarihsiz
Anlaşılmaz gerçek,
Geri dönersen
Zamanda
Evren minik bir çekirdek.
Sonsuz küçükten büyüğe
Ve tabi ki düşünce
Değişir her şey.
Kamil halden bakınca
Yakışmaz ilkel ata,
Rastlantı kaos bozulma
Sınar doğa her zorlukla
Yaratır bütün seçenekleri…
Bu uzun çizelgede
Ödül hayatta kalma.
Tutarsın bir yanını filin
Anlatırsın gördüğünce,
Çıkarsan yükseğe
Tarif yaklaşır gerçeğe.
Göremediğin şeylere
Tarif önerir
Felsefe!
FUTBOL
Belki seyretmek daha hoş yapmaktan
Bazen dinlemek daha güzel çalmaktan
Her şeyi yaparak yaşamak yorar insanı
Seyretmeli sıkça her insanca yapılanı
Futbol
sadece
Futbol
değilse
Ne
ki?
Takım
oyunu
Sosyolojik,
Top
sende
Psikolojik,
Sektirirsin
ritmik
Bacak
arası beşlik
Röveşata
epik
Falsolu
eğik,
Şandel
vuruş
Parabolik…
Çalım
olacak
Artistik,
Livorno'nun
çav bellası
Fanatik
politik,
Pazarda
da çarşı
Karşı
diyalektik,
Kendi
kalene gol
Nerden
baksan ironik!
İyi
futbol
Hayata
nanik…
GENÇLİK
Sınıfı yoksa da safı olmalı
Gençlik gelecektir gelmeli
Kendiyle büyüyecek olanı
Güneşin sofrasına sermeli
Ömrü uzatan
Sayısı değil yılların!
Huzurevinde taş dizen,
Bırakıp gidenlere
Ağrıyan kemiklere
Ağız dolusu söven,
Daha çok mu yaşadı
Mahirlerden?
Gıcır misketi sever gibi
Yeniye imrenmek değil gençlik,
Misketin ombası olmak…
Yoksa renklisi sepetlisi
Yeter deyip kayısı çekirdeği
Oynamak morsu musallesi…
Bitince oyun
Paylaşmak misketleri.
Dönmemek topaç gibi,
Ama tutmak ucundan
Topacı döndüren ipin.
Dönüp duran bu dünya
Geleceğinse senin,
Tutacaksın ucundan
Onu sen döndüreceksin!
GERÇEK
Ya çok yüzü var ya yüzsüz
Ama göz bakmalı pürüzsüz
Çözemezsin özünü sınıfsız
Tümünü görmek imkansız
Gerçek
Gerçekte olan mıdır,
Yoksa
Sende yansıyan mıdır?
Yanılsar mı bakan göz
Tadan ağız?
Ancak us ile mi anlarız?
İde ruh bilinç mi önce,
Kavranabilir mi doğa
Madde olmadan hem de?
Parlayan ve sönen
Durmadan değişen
Önü sonu bilinmeyen
Gerçeği çözer mi beyin?
Halay başı madde,
Mendil onun elinde,
Ruh duyu düşünce
İkincil veri buna göre…
Varlık yansır bilinçte
Anlarız gerçek ne,
Bilim çözer vakti geleni
Yap sına dene
Doğrula bildiklerini!
GERİLLA
Tanrıların kutsal ateşini dağlardan
Prometeus indirdi ciğeri pahasına
Sönmeye yüz tutan insanlık ateşini
Dağlarda yeniden harlıyor gerilla
Çıplak bedenlerin savaşında
Güçlü kazanır ilk bakışta,
Dengeyi bozmak isteyen
Oyuna katmalı zeka…
Zayıfın aklı gerilla!
Beredeki yıldızın
Kamaştıran ışığında
Kötüye görünmeyen,
Sevilen güvenilen,
Gerçekçi olup
İmkansızı isteyen…
İnsanın çoğu su
Bu durumda halkın da…
Yüzer bu suda balık,
Görecek kadar
Berrak,
Saklanacak kadar
Bulanık…
Suya atılan taş gerilla!
Önce oluşur bir halka,
Sonra
Yayılır dalga dalga…
GÜNEŞ
Uzaksan donmuşsun yakınsan yanmış
Hayat dengeyi bulana armağanmış
Parlağına sıcağına niceleri kurban
Fethi için yola çıkanlar hep insanmış
İnsan
tanrıyı ararken
Neler
bulmuş neler…
Taş
ağaç derken
Putlaşmış
akla gelenler.
Yıldız
parlar söner
Ay
gelir gider
Güneş
doğar batar,
Kim
hepsinin sahibi?
İlla
olacaksa tanrı
Hangisi
en yakışanı?
Güneşsiz
yaşam yoksa,
Liyakate
göre
Güneşin
bayrağı
Çekilmeli
göndere…
Ama
öğrenince
Çok
daha büyük ve parlak
Sayısız
güneş var evrende,
İndirdiler
panteondan yere!
Ama
Emekçiler
öğrenince
Kaynağıdır
aydınlığın,
Bayrağında
dayanışmanın
Yükseliyor
özgürce!
HALK
Neylerse güzel eylemez
Nasıl bulursa onu eyler
Söylersin sözü dinlemez
Yaparsan kendinin beller
Kalın bir albümse millet
Baktığımız sayfadır halk.
Bir parantez
Zaman çizelgesinde,
Anlamı taşıyacaksa insaniyet
Sömürücüleri dışarıda bırak!
Velhasılı halk
Devrimden çıkarı olanlar,
Ama bilmeyenler bunu.
Peki nasıl öğrenirler?
Bilinir korkanın huyu,
Güvenecek önce
Elle tutulur olacak
Hikayenin sonu…
Dinlemek uyutur,
Görmek için
Açık olmalı gözler.
Demek ki
Anlatmakla yetinme
Göster!
Çekersen ilgisini
Zaten dinler.
HAYAL
Kurulunca güne uyandıran saat gibi
Kurdukça uyanıp düşlere alırsın soluk
Kapatma aydınlığa ışıklı gözlerini
Gerçekleşen hayallerdir mutluluk
Bilim için hipotez neyse
Fikir için hayal odur.
Tasarlamadan yapmak
Yapmak değilse,
Olmaz ile oldu arasında
Köprüdür hayal…
Uçmak için kanat
Koşmak için doru at
Vay be dedirten tat
Durduk yerde icat
Olmayınca gerek inat
Belki küfür ana avrat,
Kötüysen fesat
İyiysen imbat
Kabaysan hoyrat…
Yazgıcı çiftçiye
Sapsarı hasat,
Fırsatçı rantçıya
Kat kat inşaat,
Hüzünlü yalnıza
Hayırlı evlat,
Velhasılı kelam
Hayalsiz olmaz hayat!
HAYAT
Madem düştük yola yürümeli zamanda
Ya o seni yaşatır ya sen yaşarsın onu
Senaryonun ayrıntılarını yazamasan da
Hissetmelisin senin filmin olduğunu
Uzun ince bir yoldu
Hepsi duble oldu!
Kürekler çekilirdi aheste
Artık sonuç nedenden önce.
Çoğumuz yaşardık köyde
Dirgen düven vardı bir de…
Sırıktan sarkan yoğurt kapları
Kırbaçla dehlenen fayton atları
Şekerli yoğurt macun tatları
Mahalle komşu güven vardı.
O zaman da
Ölü doğan bebeklere
Hayat yoktu,
Büyüyemeden gidenlere
Ömür kısa!
Her dem olduğu üzre
Yoksul çoktu,
Zengine her şey ziyade.
Erkek zaten beyzade…
Bu arada
Dalya diyenler artmış,
Hayat bazen pek bayatmış!
HAZİRAN
Ölmenin
zor olduğu zamanlar
O
halde yeniden doğmak gerek
Ölmemek
için ölü gibiydi insanlar
Şimdi yaşamalı hayatı severek
Yılın
tam ortası
Yazın en başı,
Başlar
sarı sıcak
Olgunlaşır
ekşi erik.
Uzun
günler
Büyür
aydınlık.
Haziran
Nazım
Hikmet Ran,
Ölümü
de şiir ustanın…
Gider
koca çınar,
Geride
kalan
Üç
beş gezici ağaç,
Yazar
baştan
Doğanın
şiirini…
Bekleyen
Kökünde
ağaçların
Ve
demlenen vicdan,
Başlatır
görkemi
Gösterir
cesareti!
Daha
ne kadar esir
Öfke
umut fikir,
Yazar
haziranı tarihe
Yeniden
başlar şiir…
IHLAMUR
Yaprakları yürek gibi diye mi
Gölgesine aşk yakışır her dem
Baş döndüren kokusu dilber mi
Güle bülbüle yakışır bu alem
Hasta başında
Annenin kokusu!
Sarının uzunu
Yeşilin boylusu,
Yaprağı dilin sivrisi
Kenarı aşkın dişlisi…
Çiçekler bir arada
Dayanışan kalabalık,
Tohumlar tek başına
Dinlendiren yalnızlık.
Düşürür bağırsak kurdunu,
Öğretir itle köpekle
Baş etmenin yolunu!
İçersen ilaç
Sürersen merhem,
Balla güllaç
Limonla kekrem,
Gölgesi seyran
Kokusu bayram,
Ört ki ölem
İşte budur
Cenneti alem…
IRGAT
Avcı toplayıcı değilsen mecbursun
Biri ekecek biri biçecek ki doyasın
Yurdun efendisi diye şişirme ama
Efendi gibi yaşat üstünde toprağın
Topraktaki ekin
Duvardaki tuğla,
Hepsi mümkün
Ancak onunla.
Hep en altta,
Zaten asla
Baş olmaz hayatta.
Nasır olmasaydı
Bari elde ayakta…
Gemide fırtınada
Döner makaralar
Tamburalar,
Sarar halatı bocurgat,
Onun da adı ırgat!
Canlısından farkı,
Yemeden içmeden
Döner sarar halatı.
Azgın fırtınada
Bocurgatı döndüren ırgat,
Atarak demiri suya
Kurtarır gemiyi ya…
İşte öyle kurtaracak bizi
Irgatların birliği!
IRK
Markasız modelsiz yapamayanlara
Neden yetmez iyi kötü doğru yanlış
Öyle böyle yaftalamışlar insanı da
İnsanlıktan nasipsizlere ırk kalmış
Eşleşenler
Ürüyorsa,
Yetmez ama
Yavrular da
Doğurgansa,
Al sana ırk!
Bu da yetmiyor
Fikren doğurgan olmayan
Katır soylu mankafalara,
Uzun beyaz ile
Kısa beyaza
Aynı ırk diyenler,
Beyaz uzun ile
Siyah uzuna
Ayrı diyorlar…
Bu ayrılığın
Ekmeğini yiyorlar.
Maazallah
Zekiler ayrı ırktır
Deseydi kafası basanlar,
Ne yapardı acaba
Irkçı aptallar?
IŞIK
Olmanın tadı kaçar görünmezsek
Demek ki varlığın anlamıdır ışık
Parlamazsa göz bakmaya ne gerek
Görmezse yaşadı sayılır mı aşık
Dalgayken
Dalgasını
geçer,
Dans
eder değdiği yerde.
Tespih
gibi tanecikse
Güneşler
de imame,
Bilgi
taşır
Geldiği
yerden…
En
tutarlısı evrenin,
Hızı
aynı her yerde!
Kalp
gibi kırılır
Islanınca,
Göze
gelir
Yansıyınca…
O
zaman renk olur
Şekil
alır,
Adı
konur varlığın.
Işıkla
kutsanmayan
Lanetlenir
yoklukla!
Göz
gözesidir ışığın,
Yeter
ki kararmasın
İçerdeki
cevherin narı,
Cennet
aydınlığıdır
Gülen gözün şavkı…
İÇKİ
İçine ayna tutar her bir gördüğün sensin
Yanlış dediğin de senin istersen silersin
İnsan olan eşeğin yükünü bile ölçerken
İşin ehliysen sarnıcının boyunu bilirsin
Kendini kaybeden
Bakarsa derine,
Özünü bulur…
Soyunursun
Tabaklanmış deri
Koyun yününden,
Yara görünür!
Eziklik ezer…
Neden utanılır
Çıplak bedenden?
Aslında herkes
Birbirine benzer.
Beni bizden esirgerken
Bizi eksilttiğini bilmeden,
Saklanırken
Büyük biraderden,
Çevremizde yükselen
Kalın duvarlar
Gizler beni bizden…
Havalandırmalı bazen
En derindeki
hücreleri,
İnsan içine bakarken
Merceği alkolle temizlemeli!
İDAM
Canlıların canını alarak canları koruyan
Ölümlülere öldürerek öldürme denir mi
Öldürenleri öldürerek ölümü cezalandıran
Törenle öldürenler mi daha vahşi ölen mi
İdamın adaleti,
Darağacındaki ipin
Ucunda sallanana
Desteği gibi…
Giden için
Ne ıslah ne ceza
Yalnızca kırık boyun,
Kalanlar takibatsız katil
Kırmızı pazartesi her gün…
İbret değil beklenen,
Ama gözdağı soğutur mu
Dağın ardını kaplayan korkuyu?
Öldürebiliyorum ona göre
Demektir idam herkese…
İsyan edersen otoriteme
Olmalı koltukta kelle.
Bakma sen adalet için
Toplum için dendiğine,
Bütün dertleri
Kesilen başlar
Baş olmasın diye
Kendi yerlerine!
İNSAN
Eşref-i mahluk diyenlere sormalı
Yaratık diye anılmak neden şerefli
İnsan tüm canlıların dostu olmalı
Dünyada onurla yaşamak en güzeli
Uzun geçmişi
Zayıf ilkel yabani,
Ağaç tepesinden
Ancak binlerce yılda
Mağaranın dibine indi.
Tırmanıp koşamayan
Şehirli obezliği,
Asıl şimdi
Doyururdu alemi…
Ama çit sur set derken
Değişti besin zinciri,
Yiyenler yiyecek oldu
Yenilenler efendi!
Onun içindi tüm evren
Benzerdi tanrılara şekli,
Yükseldikçe zirveye
Gördü gerçeği,
Kumsaldaki kum tanesi
Bile değildi,
Evren insan için değil
Ama her insan
Sonsuz bir evrendi…
İŞÇİ
Yumruğu yıldız gözü güneş kaşı başak
Çekiçlenmiş yürekleri çelikleşmiş çark
Afişlik kaslı kollarda değil asıl marifet
Üretenin haklı gururu emeğiyle yaşamak
Yalnızca
ürettiği için
Değil
her şeyi,
Yüz
yüze ve birlikte
Olmayı
bildiğinden
İnsanlığın
geleceği…
Kendi
gibilerle
Kendi
gibi yaşayan,
Yüksünmeyen
Benzemekten.
Ürettiği
için gururlu
Üleştiği
için mutlu…
Sıradana
önemli
Bir
aradaya iyi
Arada
bire keyifli
Diyebilen,
Yaptığını
alan
Aldığını
kullanan
Haklı
bir hayat!
Öteki
bilinmez ama
Bu
dünyada
Cennet
İşçilerin
ayağı altında…
JANDARMA
Bizi doğrayan baltanın sapı bizden
Emir kulunun kulluğu da o yüzden
Kulu olmayan dünya ise kurtuluş
Hedef kul değil kulu yaratan düzen
Tırpan sallayan delikanlı
Belki elleri kınalı,
Değil fukaralıktan
Vermediğinden kızı
Ağaya kızgınlığı.
Günü gelince askerde
Olur olmaz dayak ye,
Yat kalk dön dur
Karşında duranı vur!
Derler sen nöbette
Onlar keyifte,
Kızmak yerine
Kendine
Kızar garibe…
Derken tüfek omuzda
Götürür gibi davara,
Karşısında bir maraba.
O da
Tırpan sallayan delikanlı,
Ama sallamayan ağayı…
Derler vur dipçiği,
Anlamaz ki
Kanayan kendi eti!
JEOPOLİTİK
İnsanın boyu posu ile kaşı gözü gibi
Yerin yurdun façası da oranın kısmeti
Güzelliğe içkin hem ece hem cariye
Güzeli cariye yapmak kötünün niyeti
Orası köprü
Maden dolu,
Burası kavşak
İpeğin yolu…
Derken
Her yer değerli,
Göz koyduysa
İyi saatte olsunlar
Girmek için
Komşunun evine,
Uydurmuş bir hinlik
Demiş jeopolitik…
Diyelim gözün bozuk,
Komşunun gözünü
Oyar mısın,
Kendi göz çukuruna
Koyar mısın?
Otursan oturduğun yerde,
Baksan sevgiyle
Yarin gözüne
Bebeğine,
Olur mu toprak
Şöyle böyle politik?
JİN (KADIN)
Işık doğudan yükselir karartır gölgesi
Kadına ayrılır gölgenin en karanlık yanı
Kapı duvar çatı kafes içine hapsolan ışık
Can kırıklarıyla yırtar karanlık çarşafı
Kadın ece bacı,
Ne olduğun kadar
Ne olmadığının da adı.
Sentezin tamlığı yerine
Tezin saran sıcağı,
Antitezin köşe bucağı.
Ama kendi evreninde
Tez de bir sentez,
Antitez de…
Her kadın ve her erkek
Bir erkekle
Bir kadının birliği!
Nasıl olur insanın tamlığı
Yoksa kadınla erkeğin
Birlikte varlığı.
Ne yaparsan ötekine
Döner gelir kendine,
Ne biri önde
Diğeri arkada,
Ne aşağıda biri
Diğeri yukarıda,
İnsanız ancak
Birlikte yan yana…
JÖN
Gözü
gönüle bağlanmayanların yari
Göz
alıcı organik yunan heykeli
Hep
seyredeceksen doğru yerdesin
Ama yeter mi insan olmanın katı hali
Göz
kamaştıran şekil
Sığ
sular gibi,
Gönül
şavkıtan akil
Adamın
dibi!
İçeriksiz
biçim
Esassız
usule benzer.
Yalnızca
seyretmek
Mutlu
etseydi yeterince,
Ömrümüzü
geçirirdik
Manzara
önünde.
Ama
hareket başlayınca
Görmek
istersin bir eda,
İçe
işleyen bir seda,
Yani
bakıp kaportaya
Araba
alma asla!
Yol
gideceksen insanla
Tut
içine bir ayna,
Görüntü
aydınlıksa
Gir
koluna
Git
yoluna,
Bakma
ardına
Korkma…
KAHRAMAN
Küçük insanların basit hayatlarını yaşaması
Büyük savaşlar veren kahramanlara kaldıysa
Doğru mu yalnız bir tarafın minnet duyması
Korunacak sadelik olmadan kahraman yoksa
Sıradan olmak değil
Sıradan kalmak ne güzel!
Satacak Ferrari almak için
İçine etmeden dünyanın,
Bilgeliğin fiyatı diye
Ödetmeden bedel…
Övünerek vazgeçtikleriyle
Mahrumiyetin rantını yiyenler,
Bilemezler sıradandaki sırayı.
Başkalarının alkışları
Hep üzerinde bakışları,
Aslında omuzlar üstünde yeri
Ama aşağıda iyiyim halleri,
Kahramanlık denilen
Sıradanın içindeki histeri…
Mesele övmek değil,
Kahramana ihtiyaç duyanlara
Yazık diyebilmek.
Sıra dışında aramak yerine
Kaliteli hayatı,
Sıradanı kaliteli yapmak
Gerçek kahramanlık!
KIZIL
Toprakta ölüm damarda dirim kan dersen
Yalnızken dert düğünde mest şarap içersen
Ama bayrağın rengiyse önünde barikatın
Mutlak geçecektir altından zafer taklarının
Nasıl paylaştılar
İdeolojiler renkleri?
Al kan akan
Nar ateş yanan
Ve saran aşkın rengini
Devrime layık görenler,
Biliyorlar mıydı ki
Kızıl göz kamaştırır
Coşturur…
Aslında ışıktadır renk!
Demek ki
Önce aydınlık gerek.
Azmin
Cesaretin
Mücadelenin rengi
Kırmızının olanca ateşi,
Ve karışınca
Zaferin coşkulu neşesi,
Kızıla keser devran!
Nar çiçeği gibi yanar
Aşkın
Ve kurtuluşun meşalesi…
KOZMOS
Sonsuz evrene sığmayan küçücük dünya
İnsanlığa büyük gelen zavallı egolarımız
Sonsuzluğu tahayyül edemeyen küt kafa
Bildiğin sözcükler kadardır rüyalarımız
Her tarafa ve hep
Hızlanarak büyümek
Ne kadar garip…
Esnetilen bir resmin
Uzaklaştıkça anlamsızlaşan
Pikselleri gibi acayip.
Varmak yoksa
Gitmek de yoktur.
Hareketli varoluş
Gitmekten çok bir duruş.
Ulaşılmaz ufkun peşinde
Koşmaktansa yatay düzlemde,
Varlığına dikey derinleş!
Yıldızların sonsuz ışığıyla
Keşfet içindeki kozmosu.
Sen gidemesen de onlara
Onlar ışığıyla burada…
Sen de içinin aynasıyla
Aydınlatırsın her yeri,
Yayıl bütün evrene
Işık taşır seni
Gitmek istediğin yere.
KURTULUŞ
Gideceği yeri bilmeyen vardığını bilir mi
Ufka gidenin derdi varmak mı gitmek mi
Dağı aşmanın sevinci ancak vadide yaşanır
Ama
her vadi iki dağın gölgesinde değil mi
En
büyük dert
Dertlerin
bitmesiyse,
Kurtuluş
dertler takası
Onu
al bunu ver kumpası…
Yaşam
çelişkiyse
Sonsuz
huzur ancak ölümle.
O
yüzden pembe değil
Kurtuluşun
rengi,
Kızıl
bir mücadele…
Durdurun
dünyayı
İnecek
var diyene
Buluncaya
kadar durak,
İnsan
bu vesaitte savrulup duracak…
Azgın
dalgalarda çırpınan
Kurtulmak
istiyorsa
Üstüne
yapışan ıslak tuzdan,
Dalgalar
üzerinde kayan
Sörfün
neşesine kulak verecek.
Zorunluluğun
bilinciyse çözüm,
Önce
bilecek,
Değişerek
değiştirecek
Başarmanın
hazzıyla
Yenisine
hazırım diyecek!
LAİKLİK
Herkesin paylaşmadığı bir inanç
Herkesi her yerde hep yönetemez
Hilal davut yıldızı güneş buda haç
Hep değişenleri sabitler bilemez
Normlar hiyerarşisi
Birlikte yaşamın gereği.
Anlaşamayınca iki kişi
Kim hakem olacak
Kim bilirkişi?
Nasıl tartacak terazi
Kime yontacak nacak?
Senin kuralın sana
Benimki bana
Bizimki ne olacak?
Ne senden ne benden
En iyisi bilimden…
Herkes benim gibi olsun
Evren kurallarımla dolsun
Diyen avanak,
Öğrenecek önce
Başkasını görünce
Başka bir dünya gördüğünü.
İşte laiklik
Başka dünyaların birliği,
Benlerin biz olduğu yerde
Bizin insaniliği!
LENİN
İnadına devrim diyenlerin ilhamı
Hınzır keçi sakalı mıdır bilinmez
Ama devrim yapmanın yolu yordamı
O’nun mezurası olmadan ölçülmez
Barbarlığa giden yazgımızı
Durdurmak içindi soru:
Ne yapmalı?
Sorunun içindeydi yanıt:
Nasıl yapmalı?
İyileşti çocukluk hastalığı
Tanıştı halkın dostları
Bir adım ilerledi
Yeri geldi
İki adım çekildi
Ama asla unutmadı
Devlet ve devrimi…
Hep bunun içindi
Komün dersleri
Felsefe defterleri.
Aniden bastıran yağmur gibi
Nisan tezleri,
İktidarla donatıp sovyetleri
Tüm dünyaya gösterdi
Herkes için demokrasi
Ancak gücünün bilincini
Fark eden işçinin işi…
LİBOŞ
Taşları bağlı köyde köpeğin özgürlüğü
Boş kabuk fos fikir konfor düşkünlüğü
Hep güçlüyü gösteren pusulanın ibresi
Döveni belli kavgada tarafsızlık zilleti
Kaynaklar kıt
İhtiyaçlar sonsuz,
Böyle diyor angut!
Ama sonsuz değil
Yoksulun ihtiyaçları,
Az biraz doysun karnı
Büyütsün yeni yeni
Ücretli köleleri
Değil ki girişimci
Cahil ilkel aşağı…
O çıkarırmış madeni
Taşır trende arabada
İşlermiş
Kendi yaptığı fabrikada
Kendi yaptığı makinada…
Daha dururken elindeki kara
Döşündeki yara,
Alırlar elinden malı.
Derler yok ki sermayesi,
Bırakın yapsınlar dedikleri
İşte bu rezil düzen,
Bırakın geçsinler dedikleri
İşçinin cehennemi!
LİSAN
Başkasının dilini öğrenirsin
Ama rüyandaki dili bilirsin
Dil kendini anlatmak içindir
Anadilsiz kendini yitirirsin
Annen
dinliyorsa
Inga
bile sığmaz sözlüklere…
Bir
ananın
Sıkışmış
başyapıtı:
Kamber
ateş nasılsın!
Kucaklamış
tüm duyguları
Cümle
alem bir cümlede…
Dilin
zenginliği
Sayısı
değil sözlerin,
Aktarma
kapasitesi
Dediğini
gözlerin.
Çok
ama boş konuşan
Daha
mı zengin,
Gönülden
gönüle köprüden
Sevgiyi
geçirirken
Farklı
birçok gönül diyenden?
Gösterenle
gösterilenin
Göstergesi
madem,
Çoğalt
ki gösterileni
Çağıldasın
göstergeler…
Dilin
kadar enginse hayallerin
Hayatın
kadar zengindir dilin.
MAHİRLER
Adıyla müsemma derler ya eskiler
Devrim için savaşmanın ustalarıydı
O büyük günün şafağında geldiler
Devrimin yolu solu hep anılarıydı
Kızıl mıydı dere
Onlardan önce de?
Nar eden şarabı
Üzümün rengi değilse,
Sap kabuk mayalarsan
Fena kırmızıysa şarap,
Komüne giden sap
Kurtuluşun minesi kabuk,
Ezilip suyunu veren
Göz kırpmayan cesaret,
Süzülüp rengini katan
Söz birliği dost…
Kızıla kestiyse
Dere ve evren
Demek mayası tamdı onların!
Tutmaz kara hesap,
Zamansız bağbozumu
Getirmez huzuru!
Kızılını verenler geleceğe
O büyük gün geldiğinde
Kadehler onlar için kalkacak
Onlarla birlikte
Şerefe!
MİZAH
Mizahın diliyle telaffuz edilemeyenin
Sevinçle erinçle neşeyle olur mu işi
Neye yarar senin görkemli devrimin
Görünmeyecekse garibin otuz iki dişi
Komik duruma düşülüyorsa
Çok mu yüksekte ciddiyet?
Mizahın yakıtı zeka.
Zirvelerde oksijen azsa
Kim bulacak temiz hava
Yukarılarda?
Ağırbaşlı olmakla
Büyükbaş olmak arasında
Mesafe çok kısa.
Kişiliği yokken
Etkim olsun diyenler,
Özgüveni olmadan
Öne geçenler,
Yalnızca dik durup
Açınca kollarını iki yana
Pozitif olabilenler
Hep ciddiyet isterler!
Saygınlık soygununda
Yüze geçirilen çorap
Yüzsüz ciddiyet…
Çünkü bilinir
Ağzı açık gülenin
İçi görünür!
MÜCADELE
Otun bile rüzgara direndiği dünyada
Yaşamak direnmektir diyenler haklı
Ot eğik ağaç dik orman kazanıyorsa
Ağaç gibi dik orman gibi çok olmalı
Sürtünmesiz ortamda
Çözdüğümüz sorular
Gerçek olsaydı dünyada,
İtmeden gitseydi araba
Ne güzel olurdu diyenler,
Düşündüler mi acaba
Ölüm bile sıkılır
Bu kadarından…
Geçtim can çekişmekten,
Soyunmak etten kemikten
Yürümek çiçeğin özüne
Kolay mı geldi gözüne?
Yakmadan enerji yok
Toplamadan yakmak da…
Madem yaşamak direnmektir
Yaşam bir savaş alanı,
Yolu yok
Konacak taş üstüne taş
Kalkacak yukarı baş,
Görecek gideni
Ve gelmekte olanı,
Kazanacak sonunda
İnsana yakışanı!
MÜZİK
Gönülden gönüle yolun taşıdır müzik
Sözcüklerden önce duyguları taşır ilk
Tüm alem kendince seslenirken evrene
Kimine kulak kapamak büyük eksiklik
Balta
girmemiş ormanda
Kırılıp
düşen ağaç dalı,
Ses
duymadık diye
Yerinde
duruyor sayılır mı?
Olmak
yetmez ama
Bilinmeli
mutlaka,
Görülmeli
ya da duyulmalı
En
güzeli birlikte olanı…
Müzik
sesle anlatma sanatı
Sessiz
görüntü eksik,
Arada
sessizlik olmayan ses
Bildiğin
zalimlik!
Başıboş
sese giydirirsen
Ölçü
ve ritim,
Yedirirsen
Duygu
ve dirim,
Dönüp
duran varlığa
Sen
de eşlik edersin.
Turna
gibi dönerken
Devri
alem,
Kalır
zamana
Bir
hoş seda
Daim
olur devrin…
NASIR
Emekçinin teninde kayıtlı puantaj
Bazen sızılı bazen hissiz mühür
Pamuk el değil tutan ele avantaj
Ama yersiz yerdeyse hayat zehir
İki tür birikir emek:
Birinde meta olur
Mala bağlar,
Diğerinde nasır olur
Sızlar ha sızlar…
Sızlayan nasır
Acıyla olgunlaştırır.
Sızılı sertlik pahasına
Üretilen hizmete mala,
Çöreklenince patron ağa,
Sertleşir mücadele!
İşte nasırın sertliği
Orada yarar işe.
Kendi mezarını kazan
Sömürgen semirgen burjuvazi
Bilmez ki
Sertleşen dokular kolaylaştırır
Kazma tutanların işini.
Şafak söktüğünde
Yeni gün şenliğinde,
Emekçiler
Koyacaklar yüreklerinin üstüne
Nasırlı ellerini
Zafer ve onur madalyası
Yerine…
NAZIM
Adı da hayatı da şiir olanın sesi
Aşkın kavganın tutkulu hikayesi
Harflerle hecelerin görkemli dansı
Memleketin en insan manzarası
Aşkın şiirini yaşadı.
Ferhat Nazım mıydı,
Şirin aslında kaç tane?
Tütün ve tespih yolla,
Unutma
Her yerde güzel
Kurtuluşun savaşı.
Değil şeyhin destanı
Bulutun sevdası bile
Anlatılası…
Çünkü bu ülke güzelse
Biraz da senin yüzünden.
Velhasılı
Büyük insanlık
Ağır ellerini toprağa basıp
Doğrulduğu zaman
Uyarına gelecek,
Ölüsüz köy mezarının
Başındaki çınar dallarında,
İnsanın aşkın devrimin
Nazımca yazılmış destanları
Işıklı mavilikleri gösteren
Rüzgar gülü gibi dönecek.
NAZİ
Küçük adam dinleseydi aklın sesini
Görür müydü insan bu kadar dibini
Ezenin içi eziktir üzenin ruhu kurur
Büyük insanlık için kurmalı düzeni
Nerede insanlığın dibi?
Yok dedi
Aryan delisi nazi.
Sarı saç göz mavi
Boylu poslu jön gibi,
Bunları diyen
Ne dediğini bilmediği
Kalıbına bakınca görülen
Hitler uyuzu…
Kibrin kuyusu
Zaafın korkusu
Saflığını yitirmiş
Deliliğe övgü,
Aklını yitirmiş
İnsanlığa sövgü…
Yeter ki
Kızıl olmasın şafaklar,
El ele tutuşmasın insanlar.
Her sarayın kapısında
Sarkmış kuduruk dili
Bekler emre amade
Patronun iti
Salyalı nazi.
NİKAH
Aşksız sevgisiz imza kar etmez
İki birden tek bir türetmediysen
Şahit cüppe defter sevdaya yetmez
Mühürle yüreğini dağlamadıysan
Düğünlerimiz…
Giyinmeye
çok uğraştığımız
En
çıplak günlerimiz!
Düşünsene
biliyor herkes
Göz
göze geldiklerinin
Gerdeğe
gireceğini…
İki
insanın halveti
Tanıyan
herkesin derdi.
Ya
takı merasimi?
Yardım
ve yataklığın
En
kösnül hali.
Parlayan
gelin teli
Bağlar
aslında gelini
Kayın
ormanında
Bir
dala
Bir
çaput gibi…
Kayın
kütüklerinin
Bitmeyen
dilekleri,
Sen
yap ki
Sana
da yapsınlar zevzeklikleri.
Aşkını
aşkınla yaşamak için
Gerçek
düğünü yapacak
Yalnız
iki kişi.
OLİGARŞİ
Hep güzel değil iki elin sesi
İşbirliği bazen sehem demek
Kötülerin ittifakıdır oligarşi
Kimler birlikte bilmek gerek
Daralan piramidin
Sıkışık zirvesi,
Alttakileri ezerek
Durmak yukarıda
Ne kadar garanti?
Dışarıdan yekpare
Kendi içinde pare pare,
İnildikçe artan yük
Taşıyanda yaratsa da
Hasetli bir çelişki,
Düşmana karşı
İşbirliği zoraki.
Tanrı gibi zirvedeki,
Ama bilir ki
Yoksa altında
Boynu kıldan ince bendeleri,
Duramaz boşlukta
Debdebeli ve sürekli…
Alttaki de bilir bunu,
Dağılır Babil Kulesi
Çekerse bir boynunu,
Herkes durur yan yana
Başlar göz göze olmanın onuru.
OMUZ
Omzuna
omuz değmeyenin
Yumruğu
yıldıza kalkamaz
Barikatta
parlamayan göz
Güneşin fethine bakamaz
Dünyayı sırtlar bazen
Atlas olur,
Taşırsa boş kafa
Aptal olur,
Tüfek ordaysa
Savaşma seviş,
Çocuk taşırsa
İşte cennet o gülüş,
Yan yana olursa
Düğün dernek dayanışma,
Yürürken vurulursa
Küfür kavga sataşma,
Yaslanırsa dostun başı
Islatırsa gözün yaşı
Öyle olunur iyi insan,
Omzumu yaslayacak
Sağlam bir omuz verin
Düzeni oynatayım yerinden
Diyenler
Omuz omuza verir de
Sallanırsa oyalı mendil,
Titrer sevinçle omuzlar
Dünya şenlenir…
OTOMOBİL
Yolda gitmek için yapılmış ama
Tepeden bakmanın aracı gibi
Palet taret takarlarsa hiç şaşma
Yayayla doğayla savaşta sanki
İki öne üç arkaya
Fil de binse insan da
Ehliyeti olan
Geçer direksiyona.
Bağla kemeri
Boş yolda gazla,
Kiminin ederini
Almaz akıl havsala,
Altı üstü boyalı eşek
Bu parayı veren
Salak mı acaba?
Zaten bu gidişle
Yollara sığmayacak
Bu kadar araba,
Sanki tekerli ülke
Oturunca kılıflı koltuğa
Sensin tek otorite.
İster öne ister geriye,
Dublesi de güzel ama
Gittiği yol otobansa
Sanki yollar kralı,
Ama dikizdeki aksi
Allahın malı!
OY
Eşitsiz
yardım zenginin parası
Barajda
kaldın reklamın cilası
Dövüleceğin sopayı seçme hakkı
Hür iradenle al parayı bul karayı
Neyi nasıl seçecek
Öğün derdinde fukara,
Doğruyu nasıl bilecek
Kopya çeker usulca,
Bakar nereyi gösterir
Şeyh şıh hacı hoca,
Kürsülerde höykürür
Adamlar koca koca…
Okuma yazma bilmek
Matah sayılırken hala,
Paran kadar kampanya
İstediğine devlet yardımı,
İsterse görür medya
Dağa taşa yazar adını,
Adayları seçen lider
Barajı aşan meclise gider,
Bölmüşler insanları
Sağcı solcu futbolcu
Çoğu ezbere atıyor oyu,
Sandıkla giden sınıf iktidarı
Yok tarih boyu,
Ancak sokak bozar
Bu hileli oyunu!
ÖLÜM
Diyelim o varken sen yoksan
Ne haldedir ki geride kalan
Gitmedi mi kalanın bir parçası
Götürmedi mi senden de giden
Ölen beden değil
Ömür aslında…
Ondört milyar yıl
Ortalıkta yoksa
Nasıl inanılır
Bundan sonra
Hep olacak mutlaka!
Her şeyin hep olmadığı
Dünyada
Tarih başlarken vardı
Üç beş insan ruhu,
Sayılacak kadar yılda
Yedi milyar oldu!
Neden peyderpey gelir,
Afrika’da kırk yıl kalır
Norveç’de seksen,
Madem ömür ölüyor
Yaşamalı gerçekten…
İlla biri hesap soracaksa
Bu sen olmalısın,
Ama olmalı yüzün
Yüzleşmeye kendinle,
Ölebilmek için
Yaşamalısın önce!
ÖNCÜ
Senin yerine değil senden önce
Sana rağmen değil hep seninle
Korkunla büyüttüğüne karşı duran
Arkasında durduğun için önünde
Esmeden rüzgar
Taş düşmeden suya
Yoksa dalga
kendiliğinden,
Bir yan dağ öteki
yar
Geçebilir yalnız tek
beden,
Olmayacak mı biri
önde?
Doktor yazınca reçete
Hasta benim sana ne!
Rehber olan öğretmen
Kim gidecek peşinden?
Birçok insan bir
arada
Der mi aynı anda
Haydi hoppa…
Öncülük değil mesele
Gelen yoksa peşinde
Desen de vekalet bende
Doğrusu bu değil işte!
Hayat göründüğü gibi değilse
Göstereceksin öyle böyle,
Kuşların uçarak sıralı
Aştığı gibi direnen havayı,
Dizüstü karda çığır açar gibi
Önce öncü göğüsler sorunu
Açar kitlenin yolunu…
ÖYKÜ
Gerçekten olması gerekmez
Olabilir ki diyebilmeli insan
Yalnızca anlamak da yetmez
Ta içinde hissetmeli okuyan
Olanın sözü tarihse
Olmazınki masal…
Öykü olmasa da olabilense
Misal:
Kör hücre duvarının iki yanında
Seslerle aşık olan iki gerilla
Sözleşmişler bir gün çıkınca
Taksim’de buluşmaya.
Bilmediklerinden cemallerini
Takalım demişler karanfilleri.
Belirledikleri günde Taksim’de
Milyonlar varmış her yerde.
Hepsinin yakasında karanfil,
Meğer o gün devrim olmuş
Herkes yakasına karanfil koymuş.
Kadın demiş bu günleri gördüm ya
Omuz başındaki adam eklemiş
Ölsem de gam yemem gayrı…
Tanımış sesler birbirini
Tutuşmuş karanfilli yüreklerin elleri.
Üç havai fişek kıvılcımı
Düşmüş üzerlerine,
Gül tadında öykü için
Umudun olmalı önce…
ÖZGÜRLÜK
Söyleneni yapmak kolay söylemek zor
Bilen karar verir ama cehalet zorda kor
Özgürlük bilerek karar verenin hali
Cahille çokbilmişle ne seni ne beni yor
Yer çeker kendine
Bu yüzden güzel zıplamak!
İp atlayan çocuğun
Gülücüğü özgürlük…
Kızma biradere kızmak
Dur biradere durmamak,
Acıkınca yemek
Söylemek gerekince,
Susayınca içmek
Susmak isteyince…
Elmayı sevmeli
O da severse sevinmeli
Göstermek için kendine
Sevgini saygını ilgini
Çalışmak akıtarak teri…
Hayatı değerli kıldığımız kadar
Değerliysek her birimiz,
Zorunluluğun bilinci
İnsan olmanın sevinci
Emek vermenin gönenci
Yazarsın adını her yere
Özgürlük buralarda
Çapulcu bir gezici!
PADİŞAH
Yazgılıdır bir aile bütün ulusu yönetmeye
Yalanını benimsetmek değilse herkese
Tüm zamanların en büyük dolandırıcılığı
Başka ne olabilir bu fırıldak gezegende
Hayvandan insana
Evrimsel yolculukta,
Sürüden topluma
Geçerken ara aşama,
İlla olacak bir asil
Kalanlar hep rezil,
Başsız kalırsa sürü
Sonumuz olur kötü.
Behey gafil!
Onu da doğuran bir ana.
Aynı sütü içti
Kana kana,
O altın tahtta oturur
Sen fakir fukara.
Onun parmağı kalkar
Gösterir kim düşman,
Senin kellen uçar
Ağlarsa anan ağlar.
Dersen her fırsatta
Padişahım çok yaşa,
Onların ömrü uzar
Senin yerin musalla!
PANKART
Bir şiirle hayatı anlatan usta
Yeri gelir özenir bir pankarta
Özne yüklem imla gerekmez
Kitlenin kalbi gibi atar ortada
Yaklaşan armadanın
İlk görülen seren direği,
Dalgalı duvar resmi
Hattat çatlatan grafiti,
Asılırsa bayrak
Uçuşursa kırlangıç
Sanki kitlenin yelkeni
Uçan kalıcı söz…
İki elin gür sesi
Her şeyi gören göz.
Güldürürken düşündüreni iyi
Kimisi de çok ciddi.
Olmaz kimseyle yüzgöz,
Bazen sanki bildirge
Geçer kayarak
Yıldız Savaşlarının
Açılış yazısı gibi…
En hınzırlarının yeri
Mezuniyet törenleri.
Kortejin alınyazısı
Kostağının yanı sopalı.
Parlaksa senin sözün
Pankart değil sanki
Kutup yıldızı!
PARA
Kağıtla uçurtma yaparsın gökler şenlenir
Gemi yaparsın dalgasında düşler sallanır
Bütün hayallerin resmi denilen parayla
Hayat renksiz ruhsuz rakamlara bulanır
Paranın en kötü yanı
Her şeyi satılık yapması,
Başta insanın kendisi
Emeği onuru hatta aşkı…
İster çal ister sömür
Elde varsa kağıt parçası,
Her satılan onun hakkı.
En büyük banka soygunu
Banka kurmak derler ya
Ne gerek kalpazanlığa
Paranın kendisi sahtekar.
Hijyene uygun altın
Akla uygun düzende
Ya klozet olur ya takı,
Hela taşını takanı
Beğenene uğurlar olsun!
En temel ihtiyaçları
Yeterince giderilenler,
Nedir değişim değeri
Nasıl kullanırım diyenler,
Tarih müzesinde
Taş baltanın yanına koyar
İlkel çağların vinyeti diye
Parayla eğlenirler…
PARTİ
Adın kartal diye uçman gerekmez
Eğer Boğaç gibi hak etmediysen
Hayat adını koyar tabela yetmez
Hızır gibi dardakine yetmediysen
Marka hakları
Düzenin kayıtları,
Laf ola beri gele
Sözlükte yazılsın bir yere
Diye diye…
Kısaltmalarda ölen harflere
Bakınca parti çöplüğüne
Geri dönüşümü de yok ki
Üzülüyor insan yine de…
Fırkadan fıkra çıkarmak
Mutlu ederse insanları
En azından teselli eder
Samimi fedakar çabaları.
Yeni isim bulmak bile
Mail adresi almaktan zor,
Kısaltmaları çözmek için
Kriptoloji gerekiyor.
Adınla müsemma değilsen
Harcama güzelim sözcükleri,
Gerek olduğunda gelirsen
İyi beller halk seni,
Bizimkiler olur markan
Dağ gibi sağlam olur arkan.
RAKI
Su
dökünce aklanır gibi
Bir
düzeni yıkar bir ruhu
Buğulu
camın ardındaki
Her
dem bize can suyu
Öğütülmüş tahıl un olur
Döner ekmeğe
Karın doyurur.
Mayşelenir şıralanır
Meyan anason derken
Rakı olur ruh doyurur.
Başka içkiler sofraya konur
Onun için sofra kurulur,
Yudum hafif racon ağır
Camları birbirine vurmaktan
Canlara değmek yeğdir.
Yerli yersiz şerefi yorma
Kadeh kaldırmak ciddi iştir.
Ehli bilir ağızla içilir,
Çilingir açar kapıyı
Ardı derli toplu olmalı
Yoksa rezil eder rakı.
Seç meyveyi ayarla kıvamı
Boğmanın anlamı değişir
Rakı alemine demokrasi gelir.
Kadim ne yapmalı sorusunun
Rakıda ıslanıp çekmiş şekli
Ne olacak bu memleketin hali?
RAKS
Zaten
evren bitimsiz raksta
Sen
dursan da durmuyorsun
Kah
semah döner kah sema
Sen
de dans et ki uyum olsun
Bu alemde turna olmak
Dönenle dönmek,
Bazen hiç değmeden
Tek başına kalabalık,
Çokça sarılarak
Çokluğun içinde ayrık…
Parmak ucunda bir kuğu
Hayat bu ama efsunlu,
Gözler tutuşmuşsa
Ellerden önce
Bedenler figüran
Aslında salınan duygu…
Tutkuyla yutkunan
Bir aşağı bir yukarı
Ten rengi ademelması,
Asi topuklarda salınan
Tarçın kokulu kadın saçı,
Kula atın sırtındaki
Kara abanoz kaşağı,
Rüzgarın okşadığı
Başağın sarı sıcağı…
Hepsi aynı halayın adımları,
Yeni doğan bebeğin
Ağzına giden parmağı
Yaşam toyunun açılış dansı…
RAMAZAN
Yoksulların
halini anlamak için
Oruç
tutup aç kalıyorsa zengin
Zenginin
halini de yoksul anlasın
Karnı
tok hayat hep bayram olsun
Geçtik kalan ayları,
Ama anlayacaksan
Yoksulun halini,
Bari ramazanda
Abartma sahuru iftarı.
Beyaz ip karadan ayrılınca
Gelecek imsak vakti,
Tavukkarası olan
Nasıl bilecek zamanı?
Güneşi yirmi saat görenler
Sarp dağların arasında
Dört saat görene ne diyecek?
Kuyunun ağzı meseli
Bu meseleyle de ilgili,
Çapın kadar kural koyarsan
Tartışılmaz mı adaleti?
Anlamaya değil açın halini
Terbiye için kendi nefsini
Tutarsan orucu anlarsın ki
Açların olduğu yerde
Çözüm değil anlamak,
Asıl çözüm
Aç insan bırakmamak!
RUH
Beyinsiz düşünceyi düşünmek kadar
Beyinsizce düşüncedir maddesiz ruh
Bitkide yok hayvanda şuursuzu var
Yirmi bir gramlık nefes ne işe yarar
Dersen yaşamın özü
Ölümsüz töz
Maddi olmayan varlık,
Derim aç gözünü
O bir mecaz
Duygu can canlılık…
Ölümsüzse hep varsa
Yaşı on dört milyarsa
Özgeçmişi kaç sayfa?
Kaç kez kullanabilirsin
Son kullanım tarihi ne?
Her sefer yeni baştansa
Ölümsüzlük palavra,
Bir kullan at dersen
Ruh çöplüğü nerede?
Yüz yaşında eti dökülenle
Gözleri açılmadan ölen bebe
Ruhlarının kaderi mi böyle?
Hareket doğuran enerji
Varlığı kutsayan sevgi
Akıl fikir irade gibi
Seni sen yapanların cemi
Değilse eğer
Ruh hangisi?
SABAH
Kuyusunun dibinden güneşi gören
Tanrı yapar O’na tapar haklı olarak
Işık gelin teli yaşam denen düğünün
Gecenin en güzel yanı sabahı görmek
Gün doğar
Hep uyanırız!
Sabahın kutsallığı
Getirdiğinden ışığı,
Uyku yarı ölmekse
Yaşamdır diğer yarısı.
Verecek sana müjdeyi
Süt açı çocuk sesi,
Yanı başındaki nefesin
Esneyen taze neşesi…
Sabahın sahibi var diyenler
Bilirler:
Şafak karanlığın evladı!
Yeter ki sen
Deş bağrını
Kara karanlığın
Karasabanla,
Vazgeçme asla
Karabasanla,
Ek tohumunu ışığın
Ver can suyunu umutla,
Dönmekten caymazsa dünya
Gelecek sabah mutlaka!
SABIR
Henüz gelişimini tamamlamadan doğan
Kendine yetecek hale yıllar içinde gelen
Bil ki pişmeyen çiğdir usta çırağı yener
Sabırla biriktiren değişimle murada erer
Nedensiz sonuç
Topraksız havuç,
Havasız nefes
Konusuz heves,
Olmayınca biri
Olmuyorsa diğeri
Bekleyeceksin olsun
Download çubuğu dolsun!
Birikecek nicelik
Değişecek nitelik.
Dizersin taşları
İtersin başta duranı,
Hemen düşsün dersen
Sonda kalanı,
Avucunu yalarsın
Beklemezsen sıranı…
Etkile sen
Sana bakanı,
Ama beklemelisin
Senle ilgisi olmayanı.
Somutun bilinci sabır…
Bazen zaman
Bitmeyen bir andır
Bazen kısadır bir asır!
SEVGİ
Perinin tozu meleğin kanadı azizin halesi
İnsanı hep sıcacık gülümseten bir tanesi
Sevgi yoksa boşluğu doldurur kin nefret
Reva mıdır insanın böyle ömür sürmesi
Sevginle sevgili olursun,
Sevgin
Sevdiğinden önce
Senden
Sana bir armağan!
Ateşi harlayan köz
Işığıyla ısıtan göz
Saran sarmalayan söz…
Kıraçta açan çiçek.
Artmak çoğalmak
Kapsamak
Kapsanmak,
Sığmak yare
Sığmamak bir yere,
Dolmak ona
Onunla dolmak,
Dolu dolu olmak
Deli dolu olmak,
İyilik dostluk emek
Ben bir insanım demek!
İçindeki ışığı
Sevgi taşır dışarı,
Yansır her değdiğinden
Aydınlatır dünyanı.
SÖZ
Önce söz mü vardı her şeyi olduran
Kaç kere söylersen gerçek olur yalan
Olmayanın sözü nasıl anlaşılır olur
Dinleyenin gözünde biçim almadan
Heykel taşın içinde
Ustalık derini görmek,
Fikir sözün içinde
Maharet bağlamı bilmek!
Sürçmenin bile
Bir anlamı varken
Boş konuşmaz kimse.
Boşluk ya konuşanda
Ya konuşulanda…
Söz içimizin sonarı
Ses ile görünür karası akı.
Neden şimdi
Neden böyle
Ve bu sözcüklerle?
Anlattığın kadar önemli
Seçtiğin sözler,
Sözün duygusu seste!
Aynı söz bazen küfür
Bazen içli bir güfte.
Önce söz vardı derler
Ama sözün geldiği yer
Hayatımızı belirleyen
Bizi biz yapan ilişkiler…
ŞAFAK
Hep bakarsan kamaşır gözün
Gününü görürsün biter sözün
Gelen günün öncüsüdür şafak
Aydınlanır ışığa dönükse yüzün
Gelecek aydınlık
Şafak müjdecisi onun,
Yalnız gök değil ağaran
Güneş geliyor ardından.
Önce şafak atacak
Emekçide;
Anlayacak hali nice,
Bıçak değdi kemiğe!
Şafaktan önceki karanlık
Görmesin bunları diye.
Sonra şafak atacak yine;
Öfkelenecek önce,
Farkında olacak,
Gecikiyorsa güneş
Aşamıyorsa dağı
O gidecek fethetmeye!
Aşıracak dağdan ışığı
Derken sökecek şafak
Sökerek karanlığı
İlmek ilmek,
Şafak kaç diyene
Hemen şimdi demek gerek!
ŞAH
Devrilince oyunu biter siyahla beyazın
En arkada olsa da en kıymetlisi takımın
Herkes O’nu korurken kibirli bir put
Bir başına işi zor adım adım kaçanın
Yunus’a bakarsan
Yaradan allah
Şahların şahı şehinşah,
Aceme bakarsan
Yaşayan ilah
Devletlü padişah…
Şahı Merdan dersen Ali
Okuyorsan gülbengi
Başa gelir bismişah.
Bir garip taş satrançta
Sorarsan o var en başta,
Piyon bile iki adım atarken
Seninkinin hakkı tek kare,
Basamazsa güvenli yere
Biter azamet olmaz iflah
Solar rengi olur mat!
Ama bir kızıl at
Kalkmışsa şaha
Ön ayaklar havada,
Ne güzeldir seyri
Şaha kalkmış kızılın
Güneşe yaklaştıkça…
ŞAMAN
Yukarıya bakmayın tanrı bende
Ben istersem şifa olur bedende
Dansım düzenler hayatın ritmini
Kar yağar güneş açar sayemde
Çağ ilkel insan ilkel
Dert bir değil elvan elvan,
Delirirsin diş ağrısından
Yaşlanmayı beklemez ecel…
Çözüm nerede
Sorunu bile anlamazsın.
Derken değişik biri
İçe kapanık sinirli
Transa sokar yediği bitki,
Bir sorun çözülür tesadüfen
Derler bu ulunun işi
Oluyor tanrılardan istediği!
Madem istediğinde insan
İstediğinde hayvan,
Yaraşır olmalı giydiği
Çatallı asa elinde
Davulu sarkar belinde
İhtiyaca göre yeryüzünde
Belki de göğün üstünde.
Kestiği tanrılara kurban
Yediği dertlere derman,
Döndü dolaştı devran
Şimdi başımızda
Takkeli bezirgan!
ŞİİR
Şiiri anlatan şiire denir mi narsist
Övse megaloman yerse mazoşist
Kişiyi kendinden dinlemek yersizse
Başkası desin ki şiir olmasın egoist
Duvar ustasının önünde
Birbirine benzemeyen taşlar,
Koyar yan yana üst üste
Düzgün olmaz
Veremez ayar…
Başka usta yeniden dizer
Taşlar aynı yüzleri başka
Su gibi akar yeni duvar.
Duvar şiirse taşlar kelime
Peki ama duvar nerede?
Zindanda da var evde de…
Duygu düş düşünce
Ritim estetik simge
Çok katman ve de imge
Yeter mi işte sanat demeye?
Anlat gerçekleri
Desinler didaktik,
İster korkunç ister acıklı
Olsun dramatik,
Gerekirse kahramanlık
Tek seçenek epik,
Şiir hayatı anlatmalı
Güzel olacaksa dizeler
Hayatımız şiir olmalı!
TAÇ
Taç giyen baş akıllanır derler
Önceki bönlüğü ikrar ederler
Taçlı başın kıçına taht lazım
Tahtta oturanı ilah bellerler
Her şey gibi
Güneş bunun da müsebbibi!
Azizlerin ardında güneş diski
Sonsuzluğun simgesi,
Hale ile çevrilenin kendisi
Işığın kaynağı değil mi?
Güneşi başına geçiren
Saygıyı en çok hak eden,
Ama bazen dikenli
Görünsün diye
Hem gücü hem çaresizliği…
Kraliçenin başındaki
Eş durumundan,
Damadın krallığını ilan eden
Gelinin tacı gibi…
En güzel taç
Çiçeklerinki
Hele ki
Güneşi içen çiçeklerden
Sevgilinin eliyle
Başa konanı,
Baş üstünde aşk tacı
Aşk her yerde baş tacı.
TAVLA
Tanrı zar atmazsa da insan atmalı
Karşıda biri varsa Kabe tamamdır
Yüz yüze iki kişinin rızayla yaptığı
İnsanlık dininin has ibadeti sayılır
Yüz yüze iki kişi
Yalnızlığın bitişi
Toplumun başladığı an…
Bunu mümkün kılan
Sen de can
Ben diyeyim canan.
Yek birdir tek pul kırılır,
Dü ikidir
İki zar da atılır,
Üçtür se
Sev güzeli her haliyle,
Cehar dört
Çift gelirse hamle sayısı,
Penç beş
Tek kapıya kalan çilekeş,
Altı şeş
Pulun en uzun menzili…
İlerle kapat engelle
Kır gir topla gele
İstediğin kadar tasarla
Her şey bağlı zara
İster kader de ister kaza
Hayat sığmış bu kutuya
Pullar biz miyiz acaba?
TUTKU
İnsanı doğayı hayatı seversin
Tutku da varsa sevgilin olur
İkisi birlikteyse sen aşıksın
Daha iyisi gözün doysundur
İsteği tutku yapan
Ulaşılmaza uzanan
Sarp yolların duygusu…
Başın hoşsa arzu
Dinginsen huzur
Sarsılınca tutku olur.
Tutkulu diyarlarda
Fırtınalar seni bulur.
İrade varsa karar var
Yargıdan adalet doğar,
Ama coşkulu bir ihtiras
Bunları tutkuda boğar.
Yapmaya ve yaratmaya
Yakıt olur adeta,
Dönerse saplantıya
Yıkıcı bir bela…
İki atın çektiği araba
Biri ölçü diğeri tutku,
Bulmak için orta yolu
Eşit dağıt atlara otu.
Gemlenmişi ne ala
Amma
Durmaz gem ile tutku
Bir arada!
TÜRKÜ
Boz toprağın yürekten gelen yanık sesi
Lekesiz sevincin saydam kederin özü
Gözyaşıyla sulanan çiçeğin pastel rengi
Doğanın ölenin düğünün derneğin sözü
Aslında halkın sesi
Bazen söyleyeni belli.
Hani ezgisiz okuyamayız
Bildiğimiz şiiri ya
Halkın şiirini ezber etmişiz
Türkü yoluyla!
Acı sevinç dert neşe
Kuşaktan kuşağa
Yöreden yöreye
Sesli kütüphane…
Kimi uzun hava
Kafana göre takıl,
Kırık hava kimi
Ölçü ritim belli,
Doğana ninni
Ölene ağıt,
Aşığa içli
Yalnıza umut,
Kınada gamlı
Nişanda söz bağlı
Düğünde çengi çalgı,
Bütün insan halleri
Türkülerde saklı…
UFUK
Bilir uzağı gören keskin gözler
Yoluna kurban olayım diyenler
Kucağı gölgesi hiç yoktur ufkun
Uzaktan sevmeyi bilenler sever
Evreninin sınırları,
Güneşin doğduğu yer
Hem de battığı…
Vuslatın en heyecanlısı
Yerle göğün kucaklaşması,
Giden orada kaybolur
Gelen oradan görünür.
Bazen kara bulutlar
Güneşin parlaklığı bazen,
Bilemezsin her zaman
Gelen toz fırtınası mı
Yalın kılıç düşmanın
Paslı nal artığı mı?
Belki de kırmızı kuşaklı
Cümbüşlü gelin alıcı…
Göz eriminse ufuk
Sen ufkunu geniş tut!
Açık ol gelenlere
Ona doğru ilerle,
Görüşünün sonu
Varlığın değil,
Sen yürüdükçe
Çağıracak seni
Daha ilerilere…
ULUS
Zamanda yerde karışıp durmuş insan
Sonra durulmuş sular durmuş zaman
Birikip de çökenlere ulus demişler
Adları değişse de aynı sudur nehirler
Kalu beladan beri varız
İnsanlık bizle başlar
Diyen açıkağız,
Nerede Romalılar
Kimin otağında oturmaktayız?
Feodalizmin tasfiye süreci
Yükselen kapitalizm çağı
Tarihi bir kategori,
Ulusu doğuran ihtiyaç
Ekonomik yaşam birliği…
Kuşaktan kuşağa bir arada
Yaşamak aynı toprakta,
Konuşarak aynı dili
Ve ruh kardeşliği
Ulus olur insan öbeği.
Dilleri ayrı olsa da
Sözleri aynı olanlar
İnsanlık ulusu olunca,
Vatansız emekçilere
Vatan olacak dünya.
Gönderde kızıl bayrak
Salınacak dalga dalga!
UMUT
Öznesiz umut tanrısız dua gibidir
Sadece bekleyen geleceği bilemez
Çaba sebep umut sonuçsa haklıdır
Ekmeden biçen gün yüzü göremez
Umut niyetle komşu
Var dersen var,
Ama metafizik bu
Olmaz sen dedin diye,
Varsa var dersin
Sen büyücü değilsin
Denilirse…
Tabi ki olmaz yoktan
Olmalı bir nüve,
Nüveyi büyütmede
Rolü yok mu öznenin?
Hüdai nabit değil umut
Özen isteyen saksı çiçeği.
Olmak için
Sana ihtiyaç duymayan,
Neden umursasın
İhtiyaç duysun umuda?
Kör karanlık mağarada
Yakılan mumun kendisi
Kurtuluş değil,
Çıkış yolunu göstersin
Yetmez mi
Sen güneşin peşindesin!
UYGAR
Çiğden pişmişe inden eve yazı boya
Uzun bir yolculuk idden süper egoya
Her görünene bakmayacaksın ama
Beğendiğini de göstereceksin daima
Alem bir umman sanki
İnsan olmuş saki
Doldurur hep bana
Hep bana…
Eğer demezse bir sana
Bir bana,
Yok zaten geleceği
Bu dünyada!
Ya kardeşleşecek
Ot ağaç börtü böcek,
Ya güneş sönecek,
İnsanlık
Barbar karanlığa gömülecek.
Terbiye edilmesi gereken
Tek hayvan
İçimizde yaşayan!
İşte budur uygarlık
Sanki aslan terbiyecisi,
Hep varlığını bilerek
Kapatarak kafesi,
Dışarıda yaşamak insan gibi
Ama illaki
Kadınlı erkekli…
ÜLKE
Derler ki üzerinde devlet olmadan
Doğup doyduğun yer ülke değildir
Ana gibi yar dediğin diyardır vatan
Devlet kiminse memleket onundur
Nedir ülke deseler
Akılda atalar neneler,
Demek kök nerdeyse
Dalın aklında oralar…
El elinde altın kafeste
Sıla ağrısı göğüste,
Kendi elinde
Yıkılası hücrende
Direnç gülü açar
Yeşillenmiş neminde…
Geçmiş tarih anılar
Kara toprağı ülke yapar!
Derler ya tehlikedeyse ülke
Ayrıntıdır her ne ise,
Tehlikede olan ne?
İyi güzel olana
Yapılıyorsa hata,
Duracaksın karşısında
Durduracaksın mutlaka,
Ama dert ediyorlarsa
Çek defterleri ve kasa
Üs bomba donanma
Bilmelisin ki
Tehlike asıl burada!
ÜLKÜ
Asıl bize yakışır denmişti bu söz
Davası olanın yüreğindedir köz
Canlı ete ruh kazandırır varlığı
Şavkıyarak bakar dünyaya göz
İskelet et kan
Ülküdür onu insan yapan,
Yaprağı varsa ağacın
Oduna katılır can.
Ülkün yolun
Kutup yıldızın,
Gitmene gerek yok
Bakmak için kaldır başını
Böyle yükselir
Kanatsız insan yukarı.
Zirvesiz tırmanış ülkü
Varmak değil
Gitmek güzel çünkü…
Cesur ol
İnsan idealleriyle güçlü,
Meydan okusunlar
Ne çıkar,
Değilse doğruların
Paslı küflü!
Toprağa baktırır
Uğrunda ölünen ideal,
Oysa yükselmeli başlar
Yaşatıp güldürmeli düşler.
ÜTOPYA
Olmayan yere gitmek isteyen deli mi
Yol yoksa yol açan övülesi değil mi
En güzel yere henüz gidilmemişse
Nedir bu yolda yolcu olmanın bedeli
Bizi bekleyen hazır gelecek
Yok gelecekte,
Bu gün ektiğimiz sebepler
Sonuç olacak istemesek de…
En güzel yer
Henüz gidilmeyen,
Çünkü bilinmiyor
Gidecekler
Ne götürecekler!
Güzel git güzeli götür
Güzel olsun gelecek günler.
Demek ki
Bu günden kurulur yarın,
Kendini kurarken
Dünyayı kurarsın.
Olmayan yer ütopya,
Oldurma kararı var ya
Ne gerek başkasına,
Kurulmaya başladı demek
Olmayan yeni dünya.
Gelecekçi ol imkansızı iste
Bu günün imkanları
İmkansızdı geçmişte.
ÜZÜM
Kırklar bile bölüşememişler tanesini
Sıkmışlar da üleştirmişler suyunu
Paylaşılır olması mı şarapla dertleri
Yemiş akınca değiştirir mi huyunu
Kozmosun minyatürü…
İçine doğru
Şaraba renk veren kabuk,
Kanı hızlandıran çekirdek,
Kimi tatlı kimi ekşi eti
Sofraların vazgeçilmezi.
Dışına doğru
Doğanın ve barışın
Umutlu yeşili,
Gecenin ve matemin
Hüzünlü siyahı,
Ateşin ve şafağın
Coşkun kırmızısı…
Neşeli yaşam iksiri,
Dengeli küre şekli,
Salkımı güneş sistemi
Asmalar samanyolu
Bağ üzümün evreni,
Koruğu bebek gezegen
Kurusu biçimsiz göktaşı…
İnsan kanı içenler
Nereden bilecekler
Üzümün suyu
Bengisu!
VAHİY
İçimden geldi söyledim dersin
İçine nereden geldi bilemezsin
Ama gelenlerin hepsi bilindikse
Senden gayrı kaynağı neylersin
Fani gizli konuşursa
Fısıldarsa ya da
Sözlüklerde vahiy bu da…
Ama öznesi tanrıysa
İlahi bildirge
Yalnız insan değil
Görev tebliği yere göğe.
Söz giderse insana cine
Bazen içe doğma
Bazen rüya,
Rivayete göre
Kimi zaman insan diliyle.
Peki ne diye?
Zat ve sıfatları bilinsin
Ona kulluk edilsin…
Tenezzül etmiş konuşmaya
Çok mu kulluk halkedene?
Değiştire değiştire
Hep aynı yere
Gelen ama kalmayan söze
İlahi anlam yükleyen
Fısıldıyor bize
İlahlar ihtiyaca binaen
Düzmece…
VARSIL
Yoksullar olduğu için varsın varsıl
Sendekiler çok diye bunca yoksul
Alınca birikmiş hakkını kısa çöp
Anlarsın tokla peke fazla pullu çul
Zenginlik çokluğa mı bağlı
Çoğun ne olduğuna mı?
Biriktirmek için çalışan
Zamanını harcamayan
Harcamadığı parayı sayarken
Ömrünü harcayan
Zamanın ve paranın
Efendisi mi kölesi mi?
İhtiyacı giderilen insan
Fazlasını neden ister?
İktidar imaj karizma
Demek sen yoksun
İmrenmezse biri karşında…
Yalnız başkasının beğenisi
Yeter mi insan olana?
Dünya malı mal eder
Ama dünyada kalır
Ölmem ben dersen
Cebi yok kefenin
Mallığı bir yere götüremezsin.
Paran var diye seni sayanlar
Saygıyla yalnız parayı sayarlar.
Sayılmak istiyorsan saygıyla
İnsanlık biriktir akça çokça.
VASİYET
Adını bile kendi koymalı insan
Hazır hayat yaşanmış sayılır mı
Deneyim
olgunluk onur güven
Mal
mülk gibi mirasla alınır mı
Birikti mal mülk
Hem gün kurtuldu
Hem gelecek!
Torun torba
Hepsinde keyif keka
Hayat hazır
Sen yalnız yaşa.
Vitaminin her harfi
Meyvenin kabuğunda,
Lakin hangi kabukta
Hayatını kurmanın onuru
Kendi ayakları üstünde
Dik durmanın gururu?
Bunların biriktiği yer
Değil mi yara kabuğu?
Mal kiminse hayat onun
Minnet dediğin gayya kuyusu
Hele emanetçilik duygusu
Ölmeden ceset kokusu.
Ücretini veren patron
İster emek gücünü,
Miras bırakan muris
Hayatının her gününü…
VEFA
Yetmiş yetişmiş semti lisesi bozası
Zat’ın önünde isimdir rakı ustası
Sözünde dur sebatla borcunu öde
İyiliğin kadrini bil daima sevgiyle
Vefa bir tahterevalli
Bir yanda çöreklenmiş
Biat itaat boyun eğme,
Öte yanda
Kırılgan bir duruş
Bağlılık iyilik sevgi.
İlk sadakat gelir akla
Onsuz olmaz vefa,
Adı iyi gelir kulağa
Ama
Sadık olunanın hayatı
Belirler anlamını…
Durmak sözünde
Sevgide bağlılık
İyiliği unutmamak
Abı hayat yapar vefayı.
Ahit kötüyse
Zararsa insanlığa iyiliğe
Suç ortaklığı olur
Ahde vefa…
Altı üstü semt adı
Mahallenin adı sevgi
Sokağınki ilgi ise
İnsanlığın yüz akı!
YAĞMUR
Gidenin dönmesidir yağmur
Anısıdır göle dökülen nehrin
Islak saçlar suyu tutan çamur
Damlalar öyküsüdür bu şehrin
Kusurunu örtmede
Başkasının
Gece gibi ol derken
Mevlana,
Yağmur dinlemiş
Can kulağıyla,
Islatmış herkesi…
Gözyaşları belli değil
Başlar dönmüş toprağa,
Derdi olmayana da
Demiş eğil
Yıkamış silmiş izlerini
Geçen günün gecenin…
Yok onsuz gökkuşağı
Çiçek ekin üzüm bağı,
Deniz bile ıslanırken
Sesine dalıp gideceksin,
Camlar vurmalı çalgı
Efkarla dinleyeceksin,
Hele yanındaysa
Birlikte ıslanmak istediğin,
Hoş geldin diyeceksin
Bırakacaksın tüm dertler
Yağmurla akıp gitsin…
YAS
Gidenin selamı üzerine olsun
Bir selam nereye kadar taşınır
Geldiği yere götürmeyeceksen
Vaktinde veda ile takas yakışır
Biz doğduğumuzda ağlarız
Dostlar öldüğümüzde,
Aradaki ömür güzeldir
Birlikte güldüğümüzde!
Bu kadar ölüm varken
Tarihimizde,
Yine de sarsar
Her seferinde…
Ölümün iyi yanı ölene
Ölümün ölmesi onun için,
O bir daha ölmeyecek
Ölümü avutmak gerek,
Kalanın yası
Biraz da bunun için…
Doğduğumuz gün
Başlarız ölmeye,
Unutmak için bunu
Ağlarız her gidene.
Güzellik bitmekle mümkün
Heplik sıkar bir yerde,
Eksikliği hissedilecekse
Gidenin yası gerçektir.
Gerçek yas gidene güzellemedir!
YEREL
Herkes evinin önünü süpürse sokak temiz
Komşu sokağa attığın çöpten yanar geniz
Neye yarar kokan mahallede temiz sokak
Şehrinin sokağının evinin de kaderi ortak
Başka yerde olmayan
Sığınmış endemiğin,
Ne farkı var
Kıyımdan kaçan
Kadersiz halklardan…
İçine kapanmak değil
Yerellik;
Her konuda
Yüz yüzelik.
Konu evrensel de olsa
Anlatan sözler otantik,
Seni bilmeyen,
Ne yer ne içer
Havası nasıl
Nasıl akar suyu
Ya insanların huyu
Hiç bilmeden bunu
Nasıl konuşur hakkında
Karar verir eni konu?
Yalıtma kendini
Genişlet kardeşliği,
Ama karıştırma işine
Her bileni bilmeyeni!
YEŞİL
Tabiat ananın saçlarının rengi
Salınmış kahverengi boynuna
Can suyu kara topraktan imbikli
Dalgalanır ıslak mavi omzunda
Eskimonun kar beyazı
Kum sarısı Bedevinin,
Dönmezse kış yeşile
Dinlenmezse yeşil sarı ile
Döngü sürmezse
Mümkün mü yaşam
Bu haliyle?
Yeşil umuttur
Tazelik ve dinçlik
Yenilenmedir,
Meyve ve barınak
Şifa ve iyiliktir.
Sen de yeşillen
Dallarında kuşlar
Kapında ağaçkakan,
İçersin güneşi kana kana
Tohumların yayılır dört yana
Heyben dolu yemiş meyve
İşte o zaman
İnsanmışık
Yeşilmişik
Baharmışık
Meğerse
Bahar yeşil ışık…
ZAMAN
Aynı nehirde iki kez yıkatmayan
Akan su değil gürüldeyen zaman
Sap keser döner zaman dönmez
Herşeyi geleceğe çeker durmadan
Zamanın oku nereye akar,
Gidilen bir yer yoksa
Nereye gider yelkovan?
Pazarın ardında bekleyen
Hazır kaç pazartesi var?
Yakıtı nedir akrebin?
Mekanı yiyen erozyon
Kesmiyor mu bindiği dalı,
Hem olan hem ölen
Onun varlık nedeni.
Parçalarken her şeyi
Gübreliyor geleceği,
İhtiyaç varsa kısalır
Gereksizse uzar durmadan…
Binek gibi kullanarak uzayı
Kurmuş simbiyotik ağı,
Ne kadar mekana yaslanırsa
O kadar yavaşlamış hızı.
Boş verdiğinde varlığı
Işık olmuş durmuş o an,
Sabırdır zamanın ilacı
Tutmaya çalışma avuçla,
Akan sudur zaman
Sen olabildiğince ıslan…
ZEKA
Sözeli sayısalı sosyali duygusalı
İyisi hemen uygun çözüm bulanı
İlerisi gerisi normali çok uçanı
En değerlisi yolu yoksa yol açanı
Beklenmeyeni bekleyen bilgi
Yeniye uyum yeteneği…
Kendinden zeki birini
Kullanan mı zeki
Daha zeki denilen mi?
Yediklerimiz gider
Ama büyür beden,
Bilgi unutulur
Zeka ilerler!
Akıl balığın bilgisi
Zeka balık tutmanın.
Gizlendikçe büyür
Ukalalıkla ölür,
Sloganı zorlaştırma
Kolaylaştır,
Bu yüzden
Tembelliğe yakın.
Zorlamaz sınırlarını
Keskinleştikçe hızlanır,
Çelmeler kendini
Zeka bir yüktür!
Taşımak için paylaşmalısın
Madem bir hediyen var
İyiliğe harcamalısın!
ZEYTİN
Tufandan sonra güvercinin ağzında
Efsanevi ölümsüz ağaç değil boşuna
Kurtuluşun müjdesi barışın simgesi
Sağlığın ve bolluğun kutsal tanesi
Zeytin ağaçların Adem’i,
Kendi yağıyla yıkandığında
Anlatılmaz güzelliği,
Yağı mı güzel kendi mi?
Dalı barış
Güvercinli gün aydın,
Yağı sağlık
Akan sarı altın,
Yüzü buruşuk
Eğri büğrü şekli
Bu yüzden mütevazi…
Uzun yaşıyla bilge,
Dökülmeyen yaprakları
Ezeli ve ebedi.
Yabanisi delice
Tırmanır yamaçları asice
Sınır çizer Akdeniz’e…
Yoksul sofrasının baş tacı
Martininin de olmazsa olmazı,
Toplanırken yere düşeni
Bozar yağın kalitesini,
Zeytinin yağı bile
Gönülle derilmeli!
ZİNCİR
Esaretin nişanesi tene değen halkalar
Kara demirse açık da ya parlak taşlar
Paslısını parlağını kırar kararlı eller
Yeter ki kopmasın gönüle bağlı teller
Bağlanmış halkalar
Birbirine
Kardeş olmuş,
Bağlamış halkalar
Birilerini
Kalleş olmuş!
Haliç'in ağzında
Savaş durmuş,
Maganda boynunda
Serkeş gelmiş,
Gerdanında gelinin
Uzunluğu kadar esaret
Parlaklığı kadar ücret,
Ucunda kösteğin
Yavaşlığı kadar hasret
Hızı kadar ahiret…
Ama nihayet
Başka şeyi olmayıp da
Zincirlerini de kaybedenler
Sarar dünyayı
Halka halka
Kucak kucak
Olur her yer
Dünyaşk…